11 Ağustos 2012 Cumartesi

HAYAL'DEN GERÇEĞE...: Yazın Getirdikleri

HAYAL'DEN GERÇEĞE...: Yazın Getirdikleri: Değerli Dostlar, Sosyal Medya, özellikle de Face Book ne kadar çok zamanımızı alıyor, hiç farkında mısınız? Eski dostları bulmak adına ve ...

Yazın Getirdikleri

Değerli Dostlar,
Sosyal Medya, özellikle de Face Book ne kadar çok zamanımızı alıyor, hiç farkında mısınız? Eski dostları bulmak adına ve kolay kullanma yöntemleri ve eğlencelikler açısından gerçekten çok yararlı, eğlenceli ve de bir o kadar kullanımı kolay, pratik bir paylaşım ağı. Kendinizi kaptırıp gidiveriyorsunuz. Bir tıkla koca bir grubu beğeniyor ve onun paylaşım ağına kabul olunuveriyorsunuz. İstediğiniz tarz müzik elinizin altında. Herkesin yaşgünü sanki hafızanızda, unutmanız, kaçırmanız olanaksız! Herşeyin ve de Özelinizin ortalığa dökülmesi pek de derdiniz değilse ya da şifreleme, engel koyma oyunlarını biliyorsanız sorunsuz bir oyun alanı, bu ortam.
Ancak bu Bloğuma yazdığım tarihlere bakınca konunun şuna benzediğini fark ettim: Bir kitabı kağıt kalem kullanarak yazmak veya bilgisayar kullanarak yazmak! Ne kadar ihmal etmişim bu sayfamı!Deneyenler bilirler; birinde herşeyi yazıp, çizmek, geriye dönmek, düzeltmede sorun yaşamak varken, diğerinde teknoloji sizin yerinize herşeyi tuşlar aracılığıyla hallediveriyor o koskocaman güçlü hafızasını da kullanarak! Öncekinde tüm iş sizin beyninize ve el kaslarınıza düşerken yani onları ince ince kullanırken, sonrakinde farkında olmadan çağın müthiş zeki robotunun ellerine düşüverdiğinizi fark ediyorsunuz. Artık el yazınız sizi terk etmiş, not tutma alışkanlığınız yitmiş ve kıvrak zekânızın yerinde yeller esmektedir. Biraz acımasız bir eleştiri oldu galiba ama, son zamanlarda kağıt ve kalemlerimi özlediğimi hissettiğim için bunları yazma gereği duydum. Şu an yazmakta olduğum bir Blog ama o bile sosyal paylaşım ağlarının arasında en klasiği gibi durmakta benim için. En azından bir açık sayfayı kendim donatıyorum, harf tuşlarına basarak. Tümcelerimin tam olması, kısaltılmış Türkçe-İngilizce ve simge dilinden uzak olmam gerekiyor. Yani biraz daha kalem-kağıt dünyasına yakın gibi hissediyorum kendimi Blog yazarken.
Bizim yaş grubumuz, yani yarım yüzyılı tamamlayıp çizginin öbür tarafına çoktan atlamış kişilerden bilgisayarı, interneti ve diğer sosyal medyayı kullananların sayısı çok fazla değil. Öğrenip kendini geliştirenler bu alışkanlığa ya fena halde tutulup aşka düşüyor ve reel dünyayla ilişkilerini  kesip ekranla iyice ahbap çavuş haline geliyorlar; ya da karınca kararınca işi götürüyorlar bu dünyadaki gelişimden kopmadıklarını göstermek istercesine. Diğer ilgi alanları öksüz, sevdikleri yalnız kalmıyor böylece. Diğer grup ise teknolojiye karşı olduklarını alenen beyan ederek bir şekilde öğrenemedikleri veya öğrenmek istemedikleri bu dünyayı  dışlıyor, kınıyor, karalıyorlar. Ancak İnternetin her ortama hızla yayılması onları tedirgin ve rahatsız etmiyor da değil! Tüm zorlukları çekip gişe kuyruklarında fatura ödeme yada banka işlemlerini kotarma savaşında zamanlarını yitiriyorlar. Bu da onlara zor geliyor.
Siz hangi gruba dahilsiniz, bilmiyorum ama teknoloji odaklı dersler veren ve öğretmenlerin yenilikçi olma yolunda hiç değilse ders saatlerinin %35'ini Bilişim Teknolojilerini kullanarak zevkli ve verimli hale getirmelerini öneren ve öğreten bir eğitimci olarak ben, son zamanlarda teknolojiden uzaklaşıp kendimle, çevremle ve el becerilerime odaklı yanımla başbaşa kalmayı yeğlemeye başladım. Ne zaman dizüstü bilgisayarımın başına otursam uçan saatleri hissetmez, işimi bitirmeden ya da kafamdakini yazmadan başından kalkmazdım. Şimdi ise aniden kapatıp başka şeylere yönelmeyi seçtiğimi fark ediyorum. "Sonra yazarım" veya "Farklı bir şekilde tamamlar, paylaşırım" fikri ağır basıyor.
Bu seneki Yaz Okulu sonundaki öğrencilerimden aldığım yansımaların başında "Teknolojiyi en iyi kulanan Hocalardan biri olmam!" övgüsü var. Herşeyi elektronik ortamda paylaşan, öğrenci e-postalarını dakika sektirmeyen, final sınavını bile elektronik Ürün Dosyası olarak CD'de isteyen ve de konuk konuşmacılarını bile Skype Konferans sistemiyle ağırlayan bir hoca. Üstüne üstlük hem de bu yaşta! Öğrencilerin çağdaşlığı öğrenmelerine rol model olma gereği böyle davrandığımı biliyorum. Ancak onlardan birer öğretmen adayı olarak istediklerim çok da teknoloji odaklı değildi özünde: CV'leri yanında bir dosya dolusu sosyal etkinlik, konser, sinema, tiyatro ve kitap özeti de istendi onlardan. Teknolojiyi tek kullandıkları şey tüm bu etkinliklerin listesini word dosyasında yazıp CD'ye yüklemekti, diğer proje ve çalışmalarının yanında. Yani aslında işin özü, o etkinlikleri bedenlerini, ruh ve beyinlerini aynı anda kullanarak uygulayarak yapmaktı; yaşayarak öğrenmelerine katkı sağlamaktı! Kaçı böyle algıladı tam olarak bilemem! Ancak bu Yaz Okulu'na katılan öğrencilerimin kitaptan okuyup öğrenerek edinilecek bilginin yanında yaparak yaşayarak öğrenmenin de önemli olduğunu öğrenmeleri gerekiyordu, sanırım öğrendiler de. Bence bu şimşeği çaktıran en önemli olay ise Köy Enstitüleri Felsefesini ve gerçeğini öğrenmeleriydi; çeşitli belgeseller ve nesneler yoluyla...
Öğrenmek çok güzel, hem de yaşam boyu sürecek bir güzellik. Ancak iş 'öğretme'ye dönünce, ancak yıllar içinde öğrencilerinizden öğrendikçe ve gereksinimlerine odaklı yönlendirme yapabildikçe çok iyi öğretebildiğinizi, gerçekten "İyi bir öğretmen!" olduğunuzu anlıyorsunuz. Bunu bana öğreten ve 37 yıldır bu kutsal mesleği yapmama neden olan çok değerli öğrencilerimi en içten sevgilerimle kucaklıyorum. Yolları açık olsun, vicdanları da tertemiz!
Hayal KÖKSAL