31 Ağustos 2007 Cuma

Oylat'tan Sevgilerle...


Sevgili Dostlar,
Bugün kâğıt üstünde de olsa yaz aylarından sonuncusunun son günü. Meteorolojiden aldığımız bilgiye göre; önümüzdeki günler önce kavurucu sıcak dalgası, sonrasında da özlemle beklediğimiz yağmura gebe. Bu gel-gitlerde deniz sonrası rahatlamayı güzel bir kaplıca sefası ile bitirmek istedim. Yıllar sonra yine Oylat Güven Oteldeyim. İnegöl'e 17 km uzaklıkta, yeşiller içinde huzur dolu kaplıca kenti Oylat, şelalesi ve bir yıl öncesi açılan 500 m. uzunluktaki Turcave (Mağara) ile yerli turistlerin uğrak yerlerinde biri. Kaplıca turizmi açısından aslında daha fazla yol kaydedebilmesini beklediğim bu güzel belde yerli ürünlerin satıldığı küçük ama şirin pazarıyla da ilgi beklemekte.


Yazmanın ve okumanın kuş sesleri eşliğinde keyif kazandığı 'Çardakaltı'nda edindiğim dostlarla keyifli iki gün geçirecek, sonra da sevgili İstanbul'umun zorlu koşturmacasına döneceğim. Burada okuduğum iki kitaptan biri Sayın Tınaz Titiz'in "Okulda Yeni Eğitim" adlı eseri. İlgimi çeken satırlardan bir ikisini hemen sizle paylaşayım:


"...Öğretmenlik başta olmak üzere eğitim sınıfı bugüne kadar hakkında hiç konuşulamayacak alanlardan birisi olarak geldi...", "... zihinsel soykırım...", "...Eğitim kendini farketme sürecidir...", "Kişinin kendi ihtiyaçalrına karşılık gelmeyen hiçbir şey öğrenilemez...", "öğrenmek kişinin asli görevidir...".

Sayın Titiz'in kalemine ve yüreğine sağlık diyor bu kitabı okumanızı öneriyorum.


Huzur dolu, sağlıklı günler dilerim.


Hayal KÖKSAL

29 Ağustos 2007 Çarşamba

Zafer Bayramı


ZAFER BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN...

Kahraman ordumuza, sevgili askerlerimize, kutsal vatanımız, bayrağımız ve bağımsızlığımız adına şehitlik ve gazilik mertebesine erişmiş Türk büyüklerimize şükranlarımı sunuyorum. Bu özel hafta nedeniyle Genelkurmay Başkanlığı'nca yayınlanan mesajı paylaşmak istiyorum.

Sonsuz sevgi ve saygılarımla...
Hayal KÖKSAL

Değerli Silah Arkadaşlarım,
Tarih sahnesinde görüldüğü andan itibaren bağımsızlığı ile tüm dünyaya örnek olmuş yüce Türk ulusunun, vatanının işgal edildiği bir dönemde bu güçlere karşı verdiği onurlu mücadeleyi zaferle taçlandırışının bugün 85'inci yıl dönümünü kutlamanın coşkusunu yaşıyoruz.
Türk ulusunun bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir anıtı olan bu zafer, Türk ordusunun yüksek kudret ve kahramanlığının bir göstergesi olmakla kalmamış ulusal birlik ve beraberliğin ne kadar büyük ve zinde bir güç olduğunu da ortaya koymuştur. Türk ulusunun zayıf zannedildiği dönemde kazanılan bu zafer, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel dayanaklarının ne derece sağlam ve sarsılmaz olduğunun en açık ifadesidir.
Yokluğun ve teknik imkânsızlıkların kol gezdiği bir dönemde, düşman karşısında dimdik ayakta durma cesaret ve kararlılığı gösteren kahraman Türk ordusunun dokusuyla, bugün Bilgi Çağının gerekleri ile donanarak harp yeteneklerini üst düzeye ulaştırmış Türk Silahlı Kuvvetlerinin dokusu arasında en ufak bir fark yoktur. Bu doku, Türk ulusunun "doğuştan taşıdığı kabiliyet ve kudret" ile şekillenen ve Ulu Önder Atatürk'ün İlke ve Devrimleriyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza kadar yaşatacak dinamik gücün temeli olmaya devam edecektir.
Unutulmamalıdır ki, Atatürk Devrimi, demokratik bir niteliğe sahiptir. Padişahlığı ve halifeliği yıkarak yerine ulus egemenliğine dayanan Cumhuriyeti getirmiştir. Atatürk Devrimi, özünü Ulusal Kurtuluş Savaşı'ndan almıştır. Türk Milletinin bu büyük savaşı, hem Anadolu'yu ele geçirmek isteyen dış düşmanlara, hem de bu düşmanlarla iş birliği yapan Padişahlık ve Halifelik düzenine karşı verilmiştir. Bu mücadele dışarıya karşı bağımsızlığı, içeride de ulusal egemenliği amaçlamıştır.
Bilime ve akla dayanan Atatürkçü Düşünce Sisteminin esaslarını kavrayamamış birtakım kötü niyetliler tarafından; Türk ulusunun birlik ve beraberliğini, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik ve demokratik yapısını bozmak ve çağdaş kazanımlarını ortadan kaldırmak amacıyla yürütülen sinsi planlar ne yazık ki her geçen gün farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. Üzülerek ifade ediyorum ki, yaşadığımız günlerde hem ülke içinden hem de ülke dışından Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yapılan saldırılar artmış bulunmaktadır. Bu saldırıların amacı, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları tarafından çok iyi bilinmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısını içine sindiremeyen bölücüler ile laik yapısını sistematik bir yaklaşımla aşındırmaya çalışan şer odaklarının yaklaşımlarını, tüm ulusumuz çok açık olarak izlemektedir.
Bu tehditler karşısında, hiçbir etnik temele dayanmayan ve Anayasamızda açıkça belirtilen, soydaşlık değil yurttaşlık esasına dayanan ve Ulu Önderimiz Atatürk'ün: "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk halkına Türk ulusu denir." veciz ifadesinde yerini bulan Atatürk milliyetçiliği ve laiklik, bilim ve aklın parlak ışığı ile bütün bu karanlık güçleri boğarak bizi aydınlık bir geleceğe ulaştıracaktır.
Bir hususu, Kurtuluş Savaşı'nın esas kahramanları olan yüce Türk ulusunun bilmesi gerekmektedir. Türk Silahlı Kuvvetlerini, tüm dünyaya örnek olan çelik gibi disiplinini, birlik ve beraberliği ve Atatürk'ün ideolojiden uzak, bilim ve akla dayanan dinamik ve çağdaş Düşünce Sisteminin takipçisi olan personelini, bu tür saldırılar ve ihanetler yıldıramayacaktır. Bu direnç, Türk Silahlı Kuvvetlerinin genlerinde mevcuttur.
Türk Silahlı Kuvvetleri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni koruyup kollama görevini Atatürkçü Düşünce Sisteminin rehberliğinde gerçekleştirirken kararlı duruşundan asla taviz vermeyecektir.
Bu bilinçle hareket eden kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına ülkemizi bölmeye çalışan terör örgütü ile vermiş olduğu mücadelede başarılar diliyor, tüm kahraman evlatlarımızı ve onların komutanlarını sevgiyle kucaklıyorum. Unutmayın, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün: "Cumhuriyeti kuranlar, onu korumaya da muktedir olmalıdırlar." özdeyişi daima rehberimiz olacak ve bize güç verecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle; başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere yurdu ve ulusu uğruna seve seve canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle, kahraman gazilerimizi şükranla anıyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin her kademesinde görev yapan, general/amiral, subay, astsubay, uzman erbaş, erbaş ve erlerimiz ile sivil memur ve işçilerimizin Zafer Bayramı'nı ve TSK Günü'nü kutlar; aileleriyle birlikte sağlık, mutluluk ve esenlikler dilerim.
Büyük Zaferin 85'inci yılı kutlu olsun.
Orgeneral Yaşar Büyükanıt
Genel Kurmay Başkanı
27 Ağustos 2007

28 Ağustos 2007 Salı

Sayın Ahmet Necdet Sezer ve Eşine Sonsuz Saygılarımla...


Değerli Dostlarım,

Bugün görevini teslim edecek olan 10. Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer 'e, zarif ve duyarlı eşi Hanımefendi Semra Sezer'e sonsuz sevgi, saygı ve minnet duygularımı sunmak istiyorum.

Güçlüklerle dolu bir dönemde; çalkantılı dünya düzeni ve küresel savrulmaların kendini son derece büyük bir şiddetle hissettirdiği bu dönemde Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılığı yanında, çağdaş ve laik Türkiye için hukuk kurallarına gereken önemi vermesi ve mükemmel devlet adamlığıyla Atatürk'ün Çankaya'sına son derece yakışan bir kişi olarak saygıdeğer eşi Semra hanımefendi ile kalbimizde unutulmayacak liderler arasında yerini almıştır.

Eğitimci bir eş olarak Sayın Semra Sezer Eğitimin Türkiye'nin en önemli sorunu olduğu konusunda odaklanıp bu doğrultuda "Ulusal Eğitimin Çağdaşlaşması" ve "Kızların okutulması" konularında öncülük etmesi, özellikle biz eğitimcileri son derece mutlu etmiş, geleceğimiz konusunda umutla dolmamıza yol açmıştır. Demokratik İlkler Derneği olarak "Kadın" Projelerine verdiği destek için Köşk'te kendilerini ziyaret ettiğimizde tanık olduğumuz; gösterişten uzak, sade ama vatandaşlık haklarına duyarlı yaklaşımlarıyla kendinden sonraki liderlere de öncülük yaptığına hep birlikte gözlemlediğimiz değerli Sezer Ailesine bir kez daha sonsuz şükranlarımızı sunuyor; sağlık, mutluluk ve huzur dolu uzun yıllar diliyoruz. Desteklerinin Türkiye'ye; özellikle Türk Hukuku'na ve Türk gençliğine bundan böyle de devam edeceğinden emin olarak gönlümüz sizlerle diyoruz.

Hayal KÖKSAL

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Lise Mezunları ve Üniversiteler

Sevgili Dostlar,
Yeni bir hafta başlıyor. 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı da içeren bu ayın son günleri içimde son derece güçlü duygular uyandırır. Heyecanla yüreğim titrer. Askerlerimizi, şanlı Ordumuzu mutluluk ve gururla duyumsarım. Kurtuluş Savaşımızın mutlu sonla biten günlerini yadeder, yüce lider "Atatürk'ümün kurduğu çağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyet'imle gurur duyarım. Cumhuriyetin kuruluşunun hemen sonrasında gelen devrimlerle de dünyadaki güçlü yerimizin nedeni olan büyük liderimize sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Üniversite sonuçları belli olduktan sonra çevremizdeki gençlerde büyük bir heyecan yaşandığına tanık olmaktayım. Sınav bezgini ve kaygılarla bunalmış lise öğrencilerinin görüntüleri değişime uğradı. Daha şimdiden başları daha bir dik, gülümseyen gözler etrafa daha bir özgüvenle bakmada.
Peki, bundan sonra ne olacak? "Nasılsa bir yere kapağı attık, mezun oluruz" türü düşünceler taşıyan gençlerden mi olacaklar? Bilinçle kendilerini ve dolayısıyla çevrelerini mi geliştirecekler? Dünyaya ve ülkelerine karşı duyarlı olup Atatürk'ün duyarlı gençlerinden biri mi olacak yoksa küresel savrulmada benliklerini yitirip; o ya da bu görüşün kuklası mı olacaklar? Üniversitenin liseden çok farklı olduğunu; hem üniversite öğretim elemanlarının ve hem de ailelerin vurgulaması gerekiyor. Gençlerin de bilinçli, araştırmacı, bilimsel yaklaşımla hareket edip çağı yakalaması, ülke değerlerinin ayırdında olması gerekiyor. Geleceğimiz demek olan gençlerin gereğince yetiştirilmesinde hepimize büyük bir görev düşüyor.
Bu konuda sizlerle Çukurova Üniversitesi Öğretim üyelerinden Sayın Prof.Dr.İbrahim Ortaş'ın son yazısını paylaşmak istiyorum. Son derece duyarlı bir şekilde hazırlanmış bu yazı gençler ve aileleri için iyi bir kılavuz niteliğinde. Umarım keyifle ve dikkatle okursunuz. Paylaşımı için sayın hocama teşekkür ederken; hepinize sağlık, mutluluk ve başarı dolu bir hafta diliyorum.
Hayal Köksal
Üniversiteyi Kazanan Yeni Öğrenciler Kendilerini Yeni Döneme Hazırlamalıdır
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ,
Çukurova Üniversitesi
iortas@mail.cu.edu.tr
ÖSS sonucuna göre üniversiteye yerleştirilen yeni üniversite öğrencilerini kutluyor ve üniversite hayatına hoş geldiniz diyorum.
Üniversitelerimizde ne üniversite tarihi ve kültürünün tanıtımı, ne de üniversiteye uyum programının uygulandığı bilinmektedir. Yine öğrencilerimizin çoğunluğunun da üniversite okuyacak düzeyde lise eğitiminde yeterli olgunluğa erişmediği bilinmektedir. Uyum programları veya üniversite ortamına hazırlık süreçleri uygulanamadığı için üniversite atmosferi ve üniversitelik bilinci öğrenci öğrencinin kafasında yeterince gelişmiyor. Bütün bunların sonucunda doğal olarak üniversite lisenin bir devamı gibi algılanıyor ve sonuna kadar da böyle devam ediyor. Üniversite hayatını yakından izleyen ve üniversitelilik bilincinin yeterince gelişmediği ülkemizde öğrencilerimizin başlangıçta kendilerini yeni döneme nasıl hazırlamaları gerektiği konusunda, kendilerine ileride büyük yarar sağlayacağını düşündüğüm bazı tespitlerim ve önerilerim olacaktır.
Öğrenci Üniversitenin Ne Olduğunu Bilmiyor
Bugüne kadarki hocalık tecrübeme göre öğrencilerimizin geneli "üniversiteyi tanımıyor". Öğrencilerin çoğunluğu üniversite nedir, üniversite öğrencisinin rolü nedir? Üniversite öğrencilerinden toplum ne bekliyor? Üniversite gençliği üniversitelilik bilinci ile dünyadaki ve ülkedeki gelişmeler karşısında nasıl davranmalı?
Bu ve benzeri daha bir çok soruyu öğrencilerin kendi kendilerine sormaları ve üniversite tarihini öğrenerek kendilerini geliştirmeleri yararlı olacaktır.
Üniversite Ortamı Yalnız Meslek Öğrenilen Yer Değildir
Öğrencilerimiz üniversiteyi bir meslek edinme aracı olarak görüyor. Ders işleme anlayışı da lisenin bir devamı olarak algılanıyor. Bu anlayış öğrencide yaşama faklı bir bakış açısı ile bakma konusunda yeni birheyecan, aşk ve istek yaratmamaktadır. Üniversiteden neredeyse tek beklentisi bir an önce bir diploma alıp hayata atılmak olmaktadır. Üniversiteyi bir bilim ve felsefi tartışma ortamı olarak görüp, kendini geliştirme, sosyalleşme, geleceğini şekillendirme konusunun gerek bizim tarafımızdan işlenmemesi, gerekse de öğrencilerimizin tartışma kültürlerinin yetersizliği nedeniyle bilgi ve düşünce üretme sürecine bir katkısı olmadan ve kendini entelektüel dünyaya yeterince hazırlamadan diploma alarak gitmektedirler. Çünkü üniversite beklediğimiz ölçüde kişiye farkındalık yaratma ve ufkunu açma işlevinde bulunamamaktadır.
Dil ve Düşünme Becerisini Geliştirme
Ayrıca çok önemsediğim bir diğer konu da yazma kültürünün eksikliği ve geliştirilmesidir. Üniversiteye hazırlık niteliğinde olması gereken lise eğitimimizde dil bilgisi yanında, tarih, felsefe, sosyoloji, psikoloji gibi derslerde yeterince verilmemektedir. Üniversite öğrencisinin kendisini hayata bir bütün olarak hazırlaması ve tartışmaya daha etkili katılması için bir çok konuda donanımlı olması gerekir.
Tarihi Bilgisinin Geliştirilmesi
Üniversitede maalesef öğretemediğimiz bilim tarihi, bilim felsefesi ve uygarlık tarihi konusunda eğitime başlamadan önce öğrencilerin üniversiteye hazırlanarak gelmeleri yararlı olacaktır. Üniversiteye gelecek öğrencilerin üniversite yaşamına bilinçli olarak başlamasının önemli olduğunu belirtmek isterim. Çok benimsediğimiz "nasıl başlarsa öyle gider" öz değişine uygun olarak gençlerin üniversiteye bilinçli ve ne istediğini bilerek başlaması önem arz etmektedir. Özellikle öğrencilerimizin tarih bilincine önem vermesi anlamlı olacaktır. Her konuda geçmişi bilmek ve geçmişten geleceğe akış sağlamak hem bağıntılı ve bütünsel düşünme, hem de düşünsel bir derinlik sağlayacaktır.
Kendi Bakış ve Özgür Düşüncesini Oluşturma
Gençlerin hiç bir gurubun bütünüyle bir “izm”in etkisine girmeden, yetişkin bir birey olarak kendilerini yetiştirmeleri, tüm etkilerin üstüne çıkarak özgür düşünebilmeleri hem özgüvenlerini artıracak, hem yeni ufuklar sağlayacaktır. Üniversite öğrencilerinin değişik ihtiyaçlarını karşılama konusunda kendilerine yanaşan, maddi ve manevi yardım sunan kişilerin peşine takılmak veya katılmak yerine kendi öz bilinçlerine ve değerlerine güvenerek özgür birer öğrenci olarak kendi ayaklarının üzerinde duracak davranışlar sergilemelerini, kendilerini yetiştirmelerinin kendileri için daha yaşamsal öneme sahip olduğunu düşünüyorum. Öğrencilerin içinde geleceğe yönelik kendi “yaşamsal yol haritaları”nı bilinçli seçmeleri gerekir. Kişilikli olmayı, küçük çıkar ilişkilerine tenezzül etmemeyi, kendi ayakları üzerinde durmayı şimdiden ilke haline getirmeleri, uzun sürede kendi yararlarına olacaktır. Kişilik Sahibi Olma
Günümüzde maalesef yaşamın zorlaşması sonucu insan ilişkilerinde ciddi zedelenmeler yaşanmaktadır. Rüzgarın estiği yöne göre hareket etmek, küçük çıkar, makam ve mevkiler için inanmadığınız süreçlere girmeniz size şeref vermez ve kişiliğinizi başından zedeler. Sağlıklı ve nitelikli olarak davranmak, durduğunuz yeri bilmek insana saygınlık kazandırır. Güç kimde ise ona göre yön almak, güç sahiplerine hizmet etmek, daha yüksek makam ve mevkilere gelmenizi sağlayabilir. Ancak insanlık tarihi gücün, kendi çıkarı için her türlü yanlışı kabul eden kişilerin hiçbir zaman özgür olmadıkları ve kendilerini o makama getiren kişilerin manevi ve maddi baskısından çıkamadıkları görülmektedir. Öğrencilerin bugünden geleceğe yön oluştururken, kişilikli olmayı ve ona göre onurlu ve başı dik olmayı öğrenmeleri, Kurtuluş Mücadelesinde görüldüğü gibi Anadolu'nun küllerinden yeni bir dünya yaratmayı göze almaları gerekir.
Planlı ve Kararlı Olma
Bugüne kadar yapmak isteyip de yoğun ders yükü nedeniyle gerçekleştiremediğiniz hobi ve beklentileriniz için üniversite iyi bir fırsat oluşturabilir. Öğrenci olarak kim olduğunuzu, kim olmak istediğinizi, toplumun sizi gelecekte nasıl bilmesini istiyorsunuz? Bunları yeni hayatınızın başlangıcında derin derin düşünmenizde yarar bulunmaktadır. Öğrenciliğin ilk gününe başlamadan ne istediğini veya ne istemediğini iyi analiz ederek yol haritasının başlangıcında işinizi ciddiye alarak başlamanız gerekir. Çoğumuz ailemizden, toplumdan, geleneklerimizden doğrudan aldığımız ve yorumlamamdan kucağımızda bulduğumuz değerleri, şimdi bilinçli ve objektif olarak sorgulayarak yol haritamızı içinde yaşadığınız çağa uygun olarak yeniden hazırlamamız gerekir. Bilinçli olarak çalışarak, okuyarak uğrunda emek harcayarak elde ettiğimiz bilgi ve diğer kazanımlar bizim öz değerlerimizdir.
Hobi ve Duyarlılıklarımızı Geliştirme
Gençlerin üniversitede yapmaları gereken bir diğer özenli görev de belli hobileri kazanmasıdır. Yaşamdan zevk almak yaşamı anlamlı kılmak için hobi sahibi olmak büyük zenginlik kazandıracaktır. Hepsinden önemlisi yatay boyutta gelişmek için çok değişik alanlarda okuyarak üniversite yaşamında kitap okuma alışkanlığını kazanmaları gerekir. Çeşitli sanat alanları bulunup bunlarla ilgilenmeleri gerekir. Öğrencilerin şimdiden kendilerine tam teşekküllü ve geleceklerini anlamlı kılmak ve çağa yeni bakış açısıkazandıracak şekilde kendilerini hazırlaması için kolları sıvamaları gerekir. Kendi kendinizi yeni döneme hazırlarken, başarılı olabileceğiniz alanları iyi tanımlayarak, öğrenci temsilciği, liderlik, müzik, resim vediğer sosyal alanlarda ne tür yeteneklerinizin olduğunu bu süreci şimdiden düşünmekte fayda bulunmaktadır. Öğrenciliğin ilk aşamasında sahip olduğunuz iç enerjiyi ve becerilerinizi harekete geçirerek yeni bir yol haritası çizmeleri gerekir. Tabii üniversitelerinde bu dinamik gençliğin dinamiklerini durdurmak değil,daha ileriye taşıyacak ortamlar hazırlaması beklenilmektedir.
Kendi Gelecek Senaryolarını Oluşturma
Sık sık insanların geçmişte savunduğu düşüncelerin ve söylemlerinin yıllar sonra karşısına çıktığı görülmektedir. Hele Devletin önemli bir mevkisine gelecekseniz, hemen geçmişiniz sorgulanır ve söylemlerinizden dolayı yargılanırsınız. İnsan gerçekten de yaşam için olgunlaşıyor, törpüleniyor,sivri söylemlerden arınıyor. Ancak temelden görüş değişikliği çok büyük bir dönüşümü gerektirir. Onun için şimdinden yol haritasını çizerken mutlaka bilinçli, ve sorumlu bir başlangıç yapmak gerekir. Bugünden atılacak yanlış adımların cezasını yine sizler çekeceksiniz. Tabii sorumlu mevkideyseniz etki ettiğiniz alandaki kişilerde sizin yanlışlarınızın kurbanı olacaklardır. Yarını bugünden doğru kurgulamak önemli. Bir kez yol haritanızı doğru kurguladığınızı düşünüyorsanız da sonuna kadar değerlerinizin arkasında durmayı da şimdiden öğrenin. Öğrencilerin kendi vizyonların ve misyonlarını şimdiden çizmeleri bir çok yönden önemli. Ne olmak, neye sahip olmak, olmak istediği veya ulaşmak istediği geleceğini şimdiden nasıl sağlayacağını ve hangi argümanlar ile sağlayacağını şimdiden düşünmekte yarar var.
Vicdanınızı Dinleyin
Yeni sürece başlarken, kim olduğunuzun iyi analiz edilmesi önemli. Yaptığınızın insanlığa ve doğaya ne faydasının olduğunun iyi düşünülmesi gerekiyor. Gelecekte nasıl anılmak istediğiniz hayati bir sorun niteliği taşımaktadır. Ahretlik bir konu ancak, her insanın bu dünyadan ayrılırken, insanların sizin hakkınızda arkanızdan ne demesini istersiniz? İnsanların hakkınızda nasıl konuşmasını istiyorsanız bugünden ona göre davranmanız gerekir.
Bilim Adamı Olmak İsteyenler Şimdiden Çok Çalışmalıdır
Bilim adamı olmak isteyen gençlerin bugünden yabancı dil bilgisi yanında derslerini daha dikkati izlemeleri ve bilim adamı olmaya kendilerini hazırlamaları gerekir. Bilim yapmak için yalnız ders çalışmak değil, aynı zamanda iyi birer felsefeci ve sosyal bilim bilgisi ile donatılmış olmaları gerekir. Kavramları iyi bilmesi, çalıştığı konunun tarihini bilmesi iyi bir bilim adamı için zorunlu koşullardır.
Ne Yapmalı?
Üniversiteler açılana kadarki yaklaşık bir yıllık süre içinde kendilerini üniversiteye üniversite öğrencisi gibi hazırlamalı, eksiklerini gidermeli. Yukarıda belirttiğim konularda biraz düşünerek kendi kendilerine bir yolharitası çizmeli:
-Mutlaka Türkçe, İngilizce, Meslek Sözlüğü ve bir adet Felsefe Sözlüğü almaları,
-Üniversite temelde bir felsefi tartışma ortamı olduğu için liseden psikoloji, davranış bilimleri, sosyoloji, felsefe, uygarlık tarihi ve genel toplum bilimi gibi konularda bilgi ve bakış geliştirmeleri,
-Dil açısından gelişim sağlayacak bol okuma yapmaları,
-Mutlaka bir yabancı dil bilgisi gerçekleştirmek için plan ve hazırlık yapıp, bunu başarmaları,
-Bilgisayar konusunda eksiklerin giderilmesi ve iletişim ağından yararlanma yollarının geliştirilmesi,
-Bilgiye erişme ve bilgiden yararlanma konusunda kütüphanenin nasıl kullanılacağını üniversiteye gelmeden öğrenmeleri,
-Tabii temel bilimler ve kavramlarına hakim olmaları.
Tüm bunların sırrı, bol okumak, günceler tutmak, denemeler yazmaktan geçiyor. Gençler bu konularda daha ilköğretim başından itibaren çok sistemli olarak desteklenmeli ve cesaretlendirilmeli.
Özet olarak, üniversiteye yeni gelecek öğrencilerin, ülkemiz gençliği içinde seçilerek gelen en iyi öğrencileri olduklarını, toplumun geleceğini kendilerinin omuzlarında olduğu bilinci ile sorumlu davranmaları gerekir. Unutmayalım gelecekteki kendi mutlu yaşamımız ve ülkemizin aydınlıkgeleceği bizim bugün vereceğimiz karara bağlı. Dolayısıyla kendi yarınımızı şimdiden bilerek ve bilinç ile kurgulamamız gerekir. Bir toplumun en eğitilmiş kesiminin içinde olmak sorumluluğu bu bakımdan büyük bir sorumluluktur. Sorumluluk sahibi kişiler, ne yaptığını bilen, kişiliği gelişmiş, doygun iç zenginliği olan, küçük çıkarlara yenik düşmeyen kişiliklerdir. Toplum okumuşlardan bilgisi, görgüsü ile saygınlığı olan,çağına karşı sorumlu ve toplumu çağdaş düzeye taşıyacak nitelikler beklemektedir. Bunu başaracağınızı düşünüyorum. Tüm bunları söylerken de üniversite camiası olarak ne kadar ağır bir sorumluluk taşıdığımızın bilincindeyim. Sizlerin gelişeceği ortamları da bizler sağlamalıyız. Salt istemekle olmaz, gerekli koşulları da hazırlamalıyız. Dolayısıyla YÖK üst yönetimi ve rektörlüklere, her bir öğretim elemanına “fikri, irfanı, vicdanı hür nesiller” yetiştirilebilmesi için büyük bir yükümlülük düşmektedir. Uygun ortamları bulacağınız, bulduklarınızı ilerleteceğiniz ümidiyle öğrencilerimize tekrar başarılar dilerim.

23 Ağustos 2007 Perşembe

Yeni Yönelimler ve Yeni bir Kitap

Değerli Arkadaşlarım,
Yaklaşmakta olan yeni eğitim-öğretim dönemi öncesinde öğretmen, idareci ve ailelerin koşturması yine başlayacak. Programdaki ve yönergelerdeki değişikliklerin gözden geçirilmesi, okulun ve dersliklerin yeni yıla hazırlanması, su kesilmeleriyle ilgili hijyenik önlemler ve yeni gelen öğrencileri daha huzurlu ve kaliteli bir yıla başlatmak tüm eğitimcilerin başlıca uğraşları olmalı. Dün çalışma yerleri belli olan yeni öğretmen arkadaşlarıma başarılar diliyorum. Umarım içlerindeki heyecanı ve aşkı hiç kaybetmeden bir ömür boyu sürdürürler. Her dönem başında öğretmen adayı öğrencilerime söylediklerimi sizlere de söylemek isterim: Öğretmenlik maddi değil manevi zenginliklerin yaşandığı bir meslek ama son derece de kutsal! Bu seçimde maddi kaygılarınız, bol bol boş zaman düşleriniz ve biteviye geçeceğini düşündüğünüz yıllar olmamalı. Severek başlıyorsanız, öğrencilerinizi görüp tanıdıktan sonra bu aşkın daha da güçleneceğinden kuşkunuz olmasın. Paylaşımın en güçlü ve çift taraflı yaşandığı en güzel mekanların başında gelir sınıflar. 32 yıl önce başladığım bu tutku hiç bitmedi, umarım ölene kadar da bitmeyecek. İyi ki öğretmen olmuşum dediğim zamanlar neredeyse yılın tüm günlerini kapsıyor. :)
Sizlere bugün ASCD'nin son yayımlarından biri olan Judy Willis'in kaleme aldığı "Brain-Friendly Strategies" isimli kitaptan söz etmek istiyorum. 225 sayfadan oluşan kitap sınıflarda öğrenme engelli öğrencileri de bulunan öğretmenlere yönelik hazırlanmış. Geç öğrenen öğrencilerini; normal ve üstün düzeyde öğrenen öğrencilerle aynı sınıfta yönlendirmek durumunda olan öğretmenler için çok güzel bir kılavuz olan kitapta; beyin ve öğrenme üzerinde durulduktan sonra bireysel öğrenme güçlüğü olan öğrencilerin "Çoklu Zeka Kuramı"na uygun olarak yönlendirilmesi stratejileri yer alıyor. Bu yaklaşımla özgüven kazanan öğrenciler için yaratılan öğrenme ortamları paylaşılıp diğer öğrencilerin bu tür öğrencilere empatik yaklaşımı için yapılacaklar sıralanıyor.
Bu kitabı okurken aklıma 1963-67 yılları arasında Manisa Pamukçu İlköğretim Okulu'nda henüz minik bir öğrenciyken aynı okulun başka bir sınıfında eğitim gören engelli öğrencilerin her hafta sınıflarımızı dolaşarak öğrendiklerini bizlerle paylaşması ve bizim de onları nasıl kollayı gözeteceğimizi öğrettikleri geldi. Galiba o yıllarda duygusal zeka açısından da hayli öndeymişiz, ne dersiniz?
Sizleri sevgi ve saygıyla selamlarken sağlık ve esenlik dolu günler diliyorum.
Hayal Köksal

21 Ağustos 2007 Salı

Bir Dostun Ardından...


Değerli Dostlarım,

Bugün benim için hüzünlü bir gün. Çok sevdiğim bir dostumu, bir ağabeyimi kaybettim.

Ağustos 1976'da tanımıştım sevgili Akbulut ailesini. Yan komşularımızdı Küçükyalı'da. Yeni evli ve İzmir'den sonra İstanbul'un karmakarışık ve gürültülü yaşamına ayak uydurmaya çalışan genç bir hanım olarak yan dairemden gelen kahkaları ve neşeli konuşma seslerini büyük bir keyifle dinliyor; hatta bazen o evin içinde olmak için can atıyordum. Tuzla Lisesindeki dersimden dönüşte sesleri beni bir aile sıcaklığıyla sarmalıyordu. Duyarlı bir aile olarak yeni evli bir çifti geliş-gidişlerle rahatsız etmeme kararı almış olduklarını o ayın ekim ayında bir akşam yaşadığımız minik bir deprem sonrasında öğrendim. Eşim görevdeydi ve ben depremin huzursuzluğu ile kendimi kapıdan dışarı atınca bu şeker ailenin tüm fertleriyle karşı karşıya gelmiştim. Sonra... kardeşten bile yakın hissettiğim sevgili ağabeyim, ablam ve çocukları: iki kız ve bir erkek. Kızımızın doğumundan emekli olup tekrar İstanbul'a dönüşümüze kadar her zaman yanımda bulduk onları. Bir kadınla erkeğin evlilik çatısını nasıl güçlü ve sinerjik bir şekilde kurmaları gerektiğinin en güzel örneğiydi onlar. Çocukları ile olan ilişkilerinden komşu ve memleket duyarlılığına kadar! Lütfü ağabeyim ile Saadet ablamın zaman zaman kendilerini bir elmanın yarısı olarak tanımladıklarını biliyorum. Evliliğin böyle bolması gerektiğini öğrendiğim ender çiftlerdendiler.

Bir süredir rahatsızdı sevgili Lütfü ağabey. Vefat haberini aldığımda yıkıldım. Saadet ablam "Yarımı kaybettim!" diye ağlıyordu. Birşey diyemedim! Tıkandım. Bugün ağabeyimizi Ege deyişiyle "Saklayacağız". İkindi namazını takiben toprağa verilecek olan Emekli Hava Astsubayı Lütfü Akbulut ağabeyime Tanrıdan rahmetbaşta sevgili ablam olmak üzere Sürekli gelişim Derneği'mizin Saymanı Hayrettin Dereli ve üyemiz olan kızı Servet Dereli'ye, minik Hatice'ye ve sevgili Levent ve eşine başsağlığı diliyorum. Nur içinde yatsın, mekânı cennet olsun.

Hayal KÖKSAL

18 Ağustos 2007 Cumartesi

Sonuçlar ve Gelecek

Değerli arkadaşlar,

2007 ÖSS Sınavı sonrası tercih ve yerleştirme sürecinin sonuçları dün açıklandı. Ekte belirtilen tabloda her puan türünden ilk 500'e giren öğrencilerin (SAY1, EA1 ve DİL'de ilk 100) tercih ettikleri Üniversitelere göre dağılımları var (C.Behar, B.Ü.). Bu tabloyu bizlerle paylaştığı için sayın hocama sonsuz saygılarımı sunuyorum.
Yine okul birincilerinin bile girmekte zorlandığı, binlerce öğrencinin sıfır aldığı sistemde düzeltilmesi gereken yanların olduğu aşikar. Bununla birlikte biliyoruz ki; düzeltilmesi gereken sadece sınav sistemi değil; bir zincirin halkaları gibi okul öncesinden üniversiteye, üniversite mezuniyetinden iş dünyasındaki istihdam olayına ve hatta emeklilik sonrasında da devam edecek bir "Yaşam boyu öğrenme sistemi"ne kadar tüm adımların uyumlu bir şekilde geliştirilmesinin de şart olduğu. Ne zaman ki; "Resmin bütünü"nü görür; bağlantı ve içerikleri gereğince yaparız ANCAK O ZAMAN "Nitelikli Yaşam Standartı"nı oluşturmuş oluruz.
Gereğinin yapılması umudumuzu kaybetmemek dileklerimle güzel bir haftasonu diliyorum.
Hayal KÖKSAL
2007%D6SS%20Puan%20t%FCrleri.xls

15 Ağustos 2007 Çarşamba

Kariyer Portfolyosu

Değerli Dostlarım,
Üniversite sonuçlarını öğrenme günü yaklaştıkça öğrencilerin ve ailelerinin huzursuzluk yaşadıklarını biliyorum. Üniversiteye girmek bir dert, mezun olmak ve sonrasında iş bulmak ayrı bir dert! Bazen de öğrencilerin üniversiteden mezun olduktan sonra gelerek neden bitirdikleri bölümü seçtiklerini anlayamadıklarını, ne tür bir iş yapacaklarını bilemediklerini öğrendiğim durumlar oluyor. O zaman hem şaşırıyor hem de onlar ve ülkemiz adına üzülüyorum. Amaçlanmamış, sonunda ne olunacağı bile bilinmeyen bir bölüme yalnızca; "Herkes giriyor ben de bu yarışta olayım" anlayışıyla girmek, bunun için emek, zaman, para ve umutları harcamak, amaçsızlık ve kaybolmuşlukla birleşince genç ve gencin yakınları adına büyük bir hüsrana dönüşüyor.
Bu tür olaylarla karşılaşınca 70'li yılların sonlarında bir Ortaokul öğretmeni iken orta 2. ve 3. sınıf öğrencilerimiz için yaptığımız sınıf ve ders zümrelerini, öğrenci yönlendirme toplantılarını, aileleri okula davet edip onların görüşleri ve onayları dahilinde öğrencileri ilgi, yetenek ve istek doğrultusunda yaptığımız yöneltmeleri hatırlıyorum. Öğrencilerimizin kısa yoldan meslekî eğitime mi, yoksa bilim adamlığı yolunda üniversiteye mi gitmelerinin iyi olacağı konusu çoklu paydaş gruplarıyla kararlaştırılan ve yönetilen bir olguydı yıllar önce... Şimdi ise sınava girmekten başı dönmüş yavrularımızın ne olmayı düşünecekleri, kendilerini o meslek giysisi içinde düşleyecekleri, başarılı olmak için ne yapacaklarını planlayacakları zamanları bile yok! Varsa da o da dinlenme adına PC ekranlarına hapsolmuş durumda. Şimdi yetişmekte olan gençlerimize bu nedenle de üzülüyorum.
Bu sorunu azaltmak adına iki dönemdir Boğaziçi Üniversitesi, Eğitim fakültesinde vermekte olduğum "Yenilikçi Öğretmenlik" dersimde hayata geçirdiğim ve genç öğretmen adayı arkadaşlarıma öğrettiğim bir proje var: Kariyer Portfolyosu. Bu çalışmada öğrencilerim gönüllü lise öğrencileriyle yaptıkları çalışmalarla onların ilgi alanlarını, kişilik çözümlemelerini yapıyor ve sonra da kendilerine en uygun olan üç meslek konusunda derinlemesine bilgi toplayarak hangi üniversitelerde o bölümün olduğunu, eğitim sürecinin özelliklerini, içeriğini, yüksek lisans ve doktora durumlarını, mezuniyet sonrası ülkemizdeki ve yurt dışındaki çalışma koşullarını, tahmini gelirini ve ilerleme koşullarını öğreniyorlar. Proje sonunda öğrenciler özgeçmiş hazırlamasını, misyon ve vizyon yazmayı, kısa ve uzun vadeli hedeflerini belirlemeyi öğreniyorlar. Böylesi bir araştırmacı yöntemle geleceğe hazırlanan gençlerimizin hatalı seçim yapması pek mümkün değil. Bu çalışmayı önümüzdeki yıl daha da geniş gruplara uygulamak istiyoruz. Hatta bu çalışmayı okulllar ve ilçeler/iller bazında yapmak "farkındalık" düzeyini hızla yaymak adına da yararlı olacak sanırım. İlgilenenler benimle temasa geçebilirler.
Bugünlük bu kadar diyor, ne istediğini ve neden istediğini bilen kuşaklar yetiştirme dileğimle iyi günler diliyorum.
Bugün saat 16.00'da İstanbul Valilik Mavi Salon'da Sayın İlber Oltaylı'yı dinlemek isteyen dostlarımı orada görmeyi umuyorum.
Hayal KÖKSAL

14 Ağustos 2007 Salı

İstanbul'dan Merhaba


Kıymetli Arkadaşlarım,

Uzun bir süre sonra İstanbul'da olmak ne güzel! Boğazı, havası, iki kıtayı birleştiren haşmetli duruşuyla ne kadar da özlemişim...

Bugün bir yandan işlerimi toparlamaya çalışırken bir yandan da dikkatimi çeken iki konuyu sizlerle paylaşmak istedim.

İlki CD'de Gen Haritası haberiyle 10 yıl sonra kişiye özel ilaçların verilebileceği konusunda Bugünkü Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir haber. İ.Ü., Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden iki değerli bilim adamımızın (s.7) üstün çalışmaları ve genetik alandaki son gelişmeler paylaşılıyor. İlgisini çekenlerin okumasını öneririm.

İkincisi de son günlerde belimizi büken susuzluğun ve kuraklık tehdidinin düşündürdükleri. İTÜ'den Prof.Dr.M.Kadıoğlu'nun yorumuyla küresel iklim değişikliğinin getirdiği sorun sadece susuzluk değil; kıtlık, salgınlar,orman yangınları, ekonomik kriz, sosyal patlamalar da yakın gelecekte başımızı hayli ağrıtacağa benziyor. Çevre sorunlarını 2004 ylından bu yana Bilişimci Martı projemizde ana sorun konusu olarak belirlemiştik. Bu konuyla ilgili 4 yıldır pek çok proje yapıldı. Bu projelere http://www.bilisimcimartilar.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.

Hepimize bol yağışlı, bereketli ve sağlık dolu günler diliyorum.

Hayal KÖKSAL

12 Ağustos 2007 Pazar

Tatilim sona ererken...

Sevgili Dostlar,

Yıllardan bu yana ilk kez 18 gün süren bir dinlenceden dönüyorum. Ne kadar dinlendin derseniz tatilden dönenlerin alışılagelmiş yanıtını veririm: Birşey anlamadım ki! Alışma, yerleşme dönemi derken sonuna geldim. Alışılagelmiş düzenden kopmanın hüznüyle gitmiştim, şimdi de o yeni kurduğum düzeni arayacağım sanırım. Tipik insan psikolojisi: Kolayca alışma, kanıksama, sonra da o düzenin bir parçası olma. Ancak bir önceki alışkanlıklarını içlerine sindirerek yaşayanlar bu değişimi kolay atlatırlar diye düşünüyorum, ne dersiniz? Yeniden özlediğim masama, kitaplarıma ve bilgisayarıma dönmek! Bir yanda rahatlatıcı bir müzik, bir yanda geçen güzel Ören-Akçay-Altınoluk günlerinin tenimde bıraktığı esmerlik ve karşımda bir dolu resim... Yine de hoştu! Annemle, eşim ve kızımla dolu dolu günler. Bol bol yüzerek, okuyarak, yürüyerek geçirilen vücudu ve ruhu temizleyen, tazeleyen tatilimin son gününden hepinize sevgiler ve saygılarımı gönderiyorum.
Hayal Köksal

7 Ağustos 2007 Salı

Yaşama Saygı Festivali


Sevgili Dostlar,

13. Altınoluk Yaşama Saygı Festivali bünyesinde katıldığımız Suna Tanaltay söyleşisi ile ardından yapılan Panel tatilde de bu tür birlikteliklerin ve paylaşımların ne denli gerekli olduğunu göstermekte. "Yaşama Saygı" başlığı altında konuşan panelistler; Prof.Dr.Ali Ercan, Dr.Erol Mütercimler, Prof.Dr.Süheyl Batum ve Tuncay Özkan idi. Altınoluk meydanındaki Çınaraltındaki çay bahçesinde gerçekleştirilen etkinlikte fikirler ortaya kondu, demokratik bir biçimde sorular soruldu ve yanıtlandı. Kitapların imzası ile sonlanan etkinlik önümüzde ciddi ciddi yapılması gereken eğitim ve paylaşımların olduğunu ispatlaması açısından da son derece anlamlıydı. Altınoluk Belediyesine teşekkürlerimizi sunuyorum.

İyi günler dileklerimle...

Hayal KÖKSAL

4 Ağustos 2007 Cumartesi

TATİL, AİLEMİZ VE BİZ...


Değerli Dostlarım,
Altınoluk günlerimiz sürüyor. Yıllardan bu yana ilk kez annemle bu kadar uzun süreli birlikte olmanın keyfini ve huzurunu sürüyoruz. İzmir Eğitim Enstitüsünde yatılı üç yıl okumanın hemen ardından evlenmiş ve işine çok düşkün biri olarak yıllardır annelerimizle per fazla ilgilenememiştik. Dile kolay; 31 koca yıl! Dersler, işler, kitaplar, şehirlerarası nakiller, ve yine iş, iş, iş! Yazları hep kısa tatillerle geçiştirmiş ve çalışmayı tatile yeğlemiştik. Ancak gelişen koşullar ve yaşanan rahatsızlıklar, büyüklerle olan birlikteliklerin bundan sonra pek uzun süreli olmayacağı işaretlerini verince farklı bir yaz geçirmeye karar verdik. İyi ki de böyle yapmışız. Altınoluk, Ören, Akçay üçgeninde çok huzurlu, sıcacık,doğal besinlerle beslenmenin getirdiği sağlıkla dolmaktayız. Bir süre daha buralarda olup; denizin ve güneşin, kitapların, dostluk ve müziğin keyfini süreceğim. Enerji depolayıp; daha bir aşk ve azimle İstanbul'a döneceğim. Dönüşte uzun bir çalışma dönemi daha beni bekliyor olacak.
Bu arada sıcak yaz günlerini web sayfalarımı düzenlemekle geçiren sevgili web masterlarıma da teşekkür ediyor, sonsuz şükranlarımı sunuyorum. İyi ki varlar ve bu kadar yaratıcılar!
Sağlıkla ve huzurla kalmanızı diliyor; herşeyi gönlünüzce olsun diyorum.
Hayal Köksal

2 Ağustos 2007 Perşembe

Altınoluk


Sevgili Dostlar,

Tatil günlerim akıp giderken Edremit körfezinin güzel köşelerini gezmeye devam ediyoruz. Bu kez Altınoluk'un 'Oksijen Çadırı" diye adlandırılan bölgesindeyiz. Yöredeki festivaller dizisi bitecek gibi değil! Zeytinli, Ören.... ve diğerleri! Büyük bir kültür zenginliğinin paylaşıldığı, düşünen ve okuyan insanlarla çevrili bir ortamda olmak gerçekten hoş. Tüm bu güzelliklere karşın ciddi bir çalışmaya başlayamama sorunu yaşıyorum. Esin kaynağımı beklerken yeni dostlar tanımanın ve eskileriyle birarada olmanın keyfini yaşıyorum. Hepinize güzel günler...

Hayal KÖKSAL