14 Temmuz 2009 Salı

Evlilik üzerine

Sevgili Dostlar,
Yaşlılık üzerine düşünürken evlilik üzerine de birşeyler söylemek lazım. İnanıyorum ki, huzurlu ve sağlıklı yaşlılığın sırrı "Mutlu Evlilik"te.
Birlikte uzun bir ömür geçirmek üzere başlayan bir ilişkinin sevgi, saygı, hoşgörü ve sadakat unsurlarının yanında daha başka unsurları da olduğunu sanırım hepimiz az çok biliyoruz. Örneğin; ailelerin uyumu (düşünsel, sosyo-ekonomik ve eğitimsel) son derece önemli. Ülkemizdeki çatırdayan ve sonu gelen evliliklerin nedenleri arasında en önemli yeri bu tutmakta. Daha küçük bir kızken bile hep düşlediğim şey; anneanne ve babaannenin eşit oranda sevilip anımsanmasıydı. Babaanne desteği görememiş ama anneanne yönünden son derece şanslı bir çocuk olarak ben, arkadaşlarımın babaannelerinin yaptığı salçayı annelerinin ekmek üstüne sürüp çocukalrına verdikleri ve benim de imrenerek gözlediğim bir anı yumağına sahibim. İki büyüğünden de küçük hediyeler alanları içim burkularak izler, ileride evlenip de çocuk sahibi olursam kayınvalidemin de annem kadar sevgi dolu olması gerektiğini ve çocuğumun her ikisini de sevip sayması gerektiğini düşünürdüm. Sanırım bu dileğim gerçek olmuş ki; "kayınvalide" sorunu yaşamayan, hep onun yani diğer annem tarafından desteklenmiş bir Türk kadınıyım ben. Daha nişanlıyken bile, 18 yaşındaki gelin adayı olan bana müstakbel eşimin ev işleri hakkındaki becerileri konusunda tiyolar veren, ev işlerinde yardım etmesi gereğini sık sık vurgulayan, oğlunu eşine yardıma şartlayan dünya tatlısı bir insan. Birbirimizi yeni yeni tanırken bile farklılıklarımız ve aynılıklarımızı hep konuşarak, empati yoluyla hallettik biz. Aynı burçtan olmamız da buna yardım etti sanırım. Çocuğumuz bu konuda ayrımsız büyüdü. Evliliğimiz de bu sorunla asla sarsılmadı. Zaten kişi eşini seviyorsa, onu doğurup büyüteni de sever, değil mi?
Diğer bir konu eşlerin uyumu, anlayışı, ve birbirlerinin hobi ve arkadaş gruplarına yakınlığı. Eşlerin ayrı bir dünyası, ayrı tatil hakkı ve uzak günleri-geceleri, arkadaşları olması gerektiği fikrine asla katılmıyorum. Ne kadar çok şeyi birlikte yaşar ve paylaşırsanız, o kadar güçlü bir evlilik bağı oluşur ama tabii ki birbirini sıkmadan, boğmadan ve zorlamadan. Bu dengeyi oluşturmak sanırım kadının görevi.
Başka önemli bir husus da kutlamaya değer anları ve tarihleri kutlamayı alışkanlık haline, oyun hatta eğlence haline getirmek. Maddi durum doğrultusunda, bazen gereksinimleri bazen de düşlerdeki hediyeleri alarak birbirini hatırlama, kutlama, mutlu etme... Bizim kutladığımız günler genelde çevremizi şaşırtmakta. eminim sizi de şaşırtacak: Tanışma, söz, nikah, düğün, anneler-babalar-sevgililer günleri, doğum günleri, Dünya kadınlar günü, Öğretmenelr günü derken boşa geçen ay kalmıyor. her biri kutlanmaya değer olaylar, öyle değil mi? İnanın bu alışkanlık veya değer düşmesi yaratmıyor. Her günün fotoğraflarla ebedileştirilmesi önemli ama illa ki bir hediye de gerekmiyor. Bazen bir tek papatya veya tatlı söz bile dünyaya bedel olabilir, güler yüzle...
Diğer önemli bir konuda günün sonunda, günün olaylarını, sıkıntı ve sevinçlerini paylaşacağınız özel, romantik bir köşenizin olması. Hafif bir müzk açabileceğiniz, özel ışıklandırılmış, iki koltuk ve çayalrınızı yudumlarken kullanacağınız bir sehpa yeterli bunun için. Ya da isterseniz bir duvarı kırmızı olan salonunuzun o kırmızı duvarı önündeki bir sofa... Bu sizin koşularınıza ve yaratıcılığınıza kalmış.
İşte dostlarım, bu önemli noktalar bence iki farklı kişiyi birbirine bağlayabilecek sihirli dokunuşlar. "Mutluluk Atölyesi" çalışmamda daha nicelerini paylaşıyorum. Bu eğitim hakkında bilgi almak isterseniz, bana yazabilirsiniz. Bu workshopla 25 Temmuz'da sizlerle olacağım.
Bu yazıyı yazma nedenlerimden biri de 11 Temmuzda 33. yılını bitirip 34'e adım attığımız evliliğimiz olsa gerek. Hepinize sağlık, mutluluk ve huzur dolu birliktelikler diliyorum. Eğer yalnızsanız bunun da mutlu olacak yönleri var, olmalı. Sizce?
Sevgilerimle...
Hayal KÖKSAL