12 Mart 2009 Perşembe

Eğitim Kurumlarında Kalite İyileştirme konusunda ne yapılabilir?











Sevgili Dostlarım,
Bugün sizlerle 1992 yılında tanışıp hayran olduğum bir felsefeden söz etmek istiyorum: Sürekli Gelişim Felsefesi. Yanlış anlaşılmalar nedeniyle son yıllarda "Toplam Kalite" felsefesi demeye dilimin varmadığı bu yaklaşım, bir "yaşam tarzı". "İnsan odaklı" olmasıyla uygulanmaya çok da yakışan bir yöntem.
1998 yılında felsefesi, tarihçesi ve uygulamalarını tanıtım amacıyla yazdığım kitabın (Kalite Okullarına Geçişte Toplam Kalite Yönetimi, Dünya yayınları) ardından geçen yıl "Sürekli Öğrenen: Ben!" adıyla çıkardığım son kitabımda hala bu anlayışı vurgulamaya çalışmam boşuna değil.
"Doğru!" anlatılmasıyla ve gerektiği gibi yönlendirilmesiyle gerçek bir değişim yaratan bu yaklaşım 1960'lı yıllarda "Sistem Yaklaşımı"yla ortaya çıkan ve yönetim biliminin kaçınılmaz bir sonucu olarak iş dünyasından başlayıp eğitim dünyasına yayılan bir mucize aslında... 2. Dünya Savaşından yenik çıkan Japonya'nın bugünkü büyük başarısının altında yatan ana neden o. "Kaizen" denilen minik adımlarla gerçekleştirilen iyileştirmelerinin kuruma ve bireye getirdiği gerçek bir yenilenme. Aslında Köy Enstitüleri sistemine yerleşimiyle bizden de çok şey taşıdığına inandığım bir yaklaşım.
Bu inancımla şu an sayısı 1000'e yaklaşan "İmece Halkası" çalışmalarım artarak sürmekte. Bazılarının Kalite çemberleri veya kalite halkaları olarak betimlediği bu çalışmalar tarafımdan "İmece Halkaları" adıyla; içindeki farklı felsefe ve uygulamalarıyla Türk kültürüne ve yeni Müfredata uyumlandırılmış durumda. Aynen 2004-288 yılları arasında Microsoft Yenilikçi Öğretmenler Programı'nı Türk Eğitim Sistemine uyarlayıp, yerellştirmem gibi...2001 yılında başlattığım İmece Halkaları çalışması 2005 yılında Dünya Bankasının düzenlediği "2005 Türkiye Yaratıcı Kalkınma Fikirleri yarışması"nda da ödüllendirilmişti. 6 yıldan bu yana sürmekte olan "Bilişimci Martılar" ve 2010 Bigg-İst projelerimiz bu sistemle yürümekte. Bu amaçla yazılmış ve http://www.pandora.com.tr/ adresinden veya benden edinebileceginiz "Eğitimde Güç Birliği-Sınıfta ve Okulda İmece Halkaları" isimli kitabım bu konuda yapılmış ilk 16 projeyi içermekte. 2003 yılı sonunda 16 olan halka sayısının son beş yılda 1000'e ulaşmış olması bence büyük bir başarı. Yürütülen projelerin dönütleri bu konuda hâlâ bana ümit vermeye devam ediyor (Bkz. http://www.bilisimcimartilar.com/). Üstelik benzer çalışmaların yapıldığı diğer ülkelerdeki paylaşımların da gösterdiği sonuç bu. Üstelik geçtiğimiz Ağustos ayında bu çalışmaların Türkiye ayağını gerçekleştirdik ve WCTQEE tarafından son derece başarılı bulunduk (Bkz. www.hayalkoksal.com/konvan).
İmece çalışmalarına başlamanın ilk ayağı; "Eğitimde Sürekli Gelişim" yani "Toplam kalite" felsefesini ve kalite araçlarını öğrenmekten geçiyor. Bu nedenle Eğitim fakültelerinde verdiğim derslerin ilk 2 haftalarını "TKY" ve "İmece Halkalarıyla Proje Yönetimi"ne ayırıyorum. İşte yukarıda gördüğünüz fotoğraflar dün Boğaziçi Üniversitesi, Eğitim fakültesi'nde vermekte olduğum "Innovative Teaching" dersimde verdiğim ilk seminerde çekildi. Haftaya çarşambaya yani 18 Mart tarihinde, 13.00-16.00 saatleri arasında Boğaziçi Üniversitesi, Kuzay Kampüs, Turgut Noyan Konferans Salonu'nda ikinci seminerimiz var. Gelen dostlara kapımız her zamanki gibi açık.
Bu çalışmaların en büyük özelliği;
  • İnsan olarak özümüzde yer alan sürekli gelişim felesefesini,
  • paylaşımı yani imece kültürümüzün temel özelliklerini,
  • zaman yönetimini,
  • liderlik, iletişim ve teknoloji kullanımı becerilerini,
  • sorun çözme ve akıl yürütme becerilerini ve de
  • yapılanları çevre ve toplumla paylaşabilme becerilerini ve rahatlığını öğrencilerimize kazandırmak.

Bu çalışmaları ana sınıfından öğrenci halkalarıyla da yaptık ve verimin yüksek olduğunu gördük. Bu yıl engelli öğrencilerimizi de bu çalışmalara ekledik. Şimdiye kadar aksayan ve yarıda bırakılan çok az sayıdaki projeye baktığımızda sorunun;

  • eksik ya da yanlış öğretmen ve idareci yönlendiriminden,
  • okuldaki teknolojik sıkıntılardan ve
  • hırs, ihtiras,kıskançlık ya da tembellikten kaynaklandığını saptadık.

Yani projenin sonlanmaması için aslında önemli bir engel yok. Tek neden; yine insandan kaynaklanan ve birey kalitesine dayanan nedenler. Oysa geleceğimizin liderleri öğrencilerimiz için yapabileceklerimizi optimal (en üst) düzeyde yapmak; hem biz eğitimcilerin ve hem de anne-babaların birincil misyonları olmalı.
Sizinle paylaşmadan edemeyeceğim Sayın T. Alp'ten gelen bir yazıyla son vermek istiyorum. Sevgi ve saygılarımla engelsiz, sağlık ve esenlik dolu çalışmalar diliyorum.

Dr.Hayal KÖKSAL Kalbe Mer ve Sü Ge Der Başkanı


'O kadar mutluyum ki, utanıyorum' Voltaire
Fransız düşünürü Voltaire (1694-1778), neredeyse bütün hayatı boyunca ya hastaydı ya hastalık hastası. 41 yaşında bir arkadaşına yazdığı mektupta 'gene' hastalandığından şikâyet etti ve 'Birkaç yıllık ömrüm kaldı' dedi. Voltaire, bu mektubu bitirdikten 43 yıl sonra öldü. Her Allah'ın günü bir şeyin kanser yaptığı veya kansere iyi geldiğinin açıklandığı bir dünyada yaşıyoruz. Sıska, sıkı ve sağlıklı yaşamak neredeyse din haline geldi. Voltaire, kolesterol, trigliserit, AIDS ve kuş gribinin bilinmediği çağların adamıdır. Bir şeyleri doğru yapmış olmalıydı ki, insanların genellikle kırkına gelmeden öldüğü on sekizinci yüzyılda, 84 yaşına kadar yaşadı ve bir daha kalkmamak üzere yatağa düşünceye kadar aktif bir hayat sürdü.Voltaire'in uzun ömrünün sırrı NE olabilir? Uzun yıllar düşünür için sekreter ve uşak karışımı bir şey olan Sebastien Longcahmps, Voltaire'in hep 'İnsanın sağlığı tamamen kendi ellerindedir' dediğini yazdı. 'Bunun üç temel ayağı var derdi: ayıklık, her şeyde ölçülü olmak ve hafif egzersiz yapmak. Kaza dışında, insanın başına gelen bütün hastalıklarda bizi sağlıklı halimize iade etmeye uğraşan doğaya yardımcı olmak yeter. İnsan aşağı yukarı her zaman diyetinde sıkı olmalı, uygun ve sürekli sıvı almalı ve hep basit şeyler yemelidir. Yanında bulunduğum süre içinde onu hep bunları yapar gördüm.' Uzun ömrün sırrıBunlar büyük bir sır değil aslında. Her şeyde ölçülü olmak aklı başında her insanın uyguladığı bir prensiptir. Bence Voltaire'in uzun ömrünün sırrı vücudunda değil kişiliğindedir. Voltaire uzun yaşadı, çünkü mutluydu. Öğrenmeye meraklıydı ve müthiş zengin olmasına rağmen, bir dakikasını boşa harcamadı. Ölmeye vakti yoktu. Binlerce mektup, yüzlerce sahne oyunu, kitap, makale yazdı. Saray yavrusu evinde her zaman misafir vardı. 'Ben Avrupa'nın hancıbaşısıyım' dedirtecek kadar. Adaletsizliğe hiç tahammülü yoktu. İlkel Fransız yargısının hışmına uğramış insanları kurtarmak için, tek başına, tarihe geçmiş kampanyalar yürüttü. İnsanların hakları olmayan bir dönemde insan hakları için mücadele etti. Kiliseyle ve bağnaz rahiplerle yaşam boyu dalga geçti. Ölüm döşeğinde papazlar onu pişmanlık getirmeye, şeytanı lanetlemeye davet ettiklerinde 'Şimdi yeni bir düşman kazanmanın zamanı değil' dedi. Bence, Voltaire'in en büyük özelliği yaşamdan zevk almasıydı. 'O kadar mutluyum ki utanıyorum' diye itiraf etti bir arkadaşına. 'Ben neredeysem dünya cenneti oradadır' dedi.