26 Mart 2010 Cuma

Dersimiz ne? Atatürk!


Değerli anne ve babalar, sevgili öğretmen arkadaşlarım,
Dün bir film izlemeye gittim ve o kadar çok duygulandım ki; salondan dışarı çıkarken kaç mendil kullandığımı sayamadım bile...
Beni böylesine çok duygulandıran ve etkileyen film: Dersimiz Atatürk" idi. Daha önce bir benzerini için burkularak izlediğimi hatırlıyorum. "Atatürk bu değildi ki!" diyerek kırgınlık ve şaşkınlıkla izlediğim o filmden sonra bu film; bize yıllar önce öğretmenlerimiz, anne ve babalarımız tarafından, onu tanıyıp onu yaşayanlar tarafından anlatılanlarla uyum içinde farklı bir baş yapıttı. "Doğru Mustafa" idi. Bilimden, akıldan yana, çok okuyan, inceleyip araştıran, kibar, anlayışlı, sanata düşkün, onurlu ama bir o kadar düşmanlarının onurunu da düşünebilen, asla yalnız olmayan ya da yalnız bırakılmayan, çocuklara, kadınlara ve çevreye özel bir önem veren, çağdaş ve dindar, dans eden, içen ama yerinde ve kararında bunu yapan, muhteşem bilim ve düşün sofraları düzenleyen, yaratıcı, yenilikçi, atasına ve yurdu insanına düşkün bir "Doğru Mustafa" Kemal.
Çocuklarla birlikte işlenmiş, yaşayarak, yaşatarak içine gerçekten toplumun önderleri olan saygın kişiler serpilerek donatılmış bir eser. Birkaç makyaj kusuru dışında sorun bulamadığım, Halit Ergenç'in duyarak hissederek oynadığı "Doğru Mustafa" Kemal Paşa.
Çocuklara sordurulan sorularla, yaşamına maksatlı olarak yerleştirilmeye çalışılan hataları,yanlışlıkları çok güzel; kırıcı olmayan, ince manevralarla düzelten bir tarz. Tarihçi bir dedenin ağzından doğrularını güzel bir üslupla çocuklara yanıt olarak veren ince ve yaratıcı bir zeka ürünü. Turgut Özakman, Birol Güven ve Hamdi Alkan beyefendilerin yönlendirme ve yönetimleri ile usta oyuncu Çetin Tekindor'un müthiş anlatımıyla yürüyen filmin nasıl bittiğini anlayamadık bile. Kendimizi Atatürk'ün ölümüyle ağlayan kişiler arasında hissediverdik finalde.
Salonun ışıkları yanıp da sadece 10 kişi olduğumuzu görmek ise başka bir hüzün kaynağıydı aslında. Neden doğruları izlemek ve izletmekte sıkıntı yaşarız bazen. Sanki elimiz kolumuz bağlı gibi hissederiz de; herkes ne yapıyor, nereye gidiyorsa bizim de öyle bir zorunluluğumuz varmış gibi mekanik bir şekilde onları izleriz. Bu bizim yapmak istediğimiz mi diye düşünüp irdelemeyiz. Akıl yürütmemizin sonuçlarını izlemeyiz. Ezberci eğitimin sonucudur bu. İşte bu film öyle olmamanın anahtarını veriyor aslında. Çok okuyup aklın ve bilimsel bilginin ardına düşmenin ne önemli olduğunu gözler önüne seriyor. Ezberleyip, beynini kullanmayı öğrenmeyen veya unutan kuşaklar yetiştirmek değil bizim amacımız. Birer Atatürk kızı ve oğlu olarak; çağdaş, bilimsel, ahlaklı, onurlu; açıkçası kendimiz olmanın özelliğini ve güzelliğini yaşamak, yaşatmak olmalı bizim ülkümüz. Sizce de öyle değil mi?
Filmden sonra bir de 5 TL verip kitabını aldım bu çalışmanın. Sizin yerinizde olsam; bu haftasonu soluğu hem kitapçıda hem de sinemada alırım. Kaparım çocuğumu, komşumunkini de... İzlerim filmi, öğrenirim dersimi. Sonra da kitabı alır kolumun altına huzurla tutarım evimin yolunu. Öğretmenlere düşen ise öğrencilerini ya topluca sinemaya götürmek olmalı ya da (eminim yakında çıkacaktır) DVD'sini alıp sınıfta gerçek bir yaşayan Tarih dersi olarak seyrettirmek.
Hepinize aydınlık bir haftasonu diliyorum. Sevgiyle kalın.
Hayal KÖKSAL